RestoraTÜRK

  • Yazı boyutunu yükselt
  • Varsayılan yazı boyutu
  • Yazı boyutunu düşür
Anasayfa Koruma ve Restorasyon Koyunbaba Köprüsü restore edilecek

Koyunbaba Köprüsü restore edilecek

Çorum’un Osmancık ilçesinde Kızılırmak Nehri üzerinde bulunan Anadolu’nun en büyük tarihi köprülerinden Koyunbaba, restore edilecek

ÇORUM - 1484 yılında Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II. Beyazıt tarafından yaptırılan Koyunbaba Köprüsü’nde restorasyon öncesi etüt çalışmaları başladı. Etüt ihalesini kazanan yüklenici firma tarafından tarihi köprünün üzerinde sondaj makineleri ile delikler açıldı. Açılan deliklerden alınan numuneler incelenerek, köprünün inşaatında kullanılan taşın türü ve taşları birbirine tutturan harcın malzemeleri tespit edilecek. En son 1980 yılında restorasyon işlemi yapılan Koyunbaba Köprüsü’nün harçla sıvanarak yanlış bir restore işlemi uygulandığını kaydederken, yeni yapılacak restorasyonda sıvalar temizlenerek 31 yıl sonra tarihi köprü tekrar gerçek kimliğine kavuşmuş olacak.

Osmancık'ın Tarihçesi

Kızılırmak nehrini aşan köprü, konumu şehircilik yönünden, bilinçli bir “bağlama” görünüşü yansıtmaktadır. Yerleşmenin yoğun olduğu Kalenin dibinden karşı mahallelere uzanan yapı, kale-köprü-karşı mahalleler bağlantısı ile, kenti bütünleyen kuruluştadır. Gerçekten de, kalenin önemini yitirmesinden sonra, Osmancık kasabası Kale eteklerine yayılmış ,bu arada karşı tarafta da mahalleler gelişmiştir. Gemici mahallesi de bunlardan biridir. Bu mahalle bize, Kızılırmak üzerinde köprü kurulmadan önce, geçit sağlamakla görevli olarak, “Derbentçiler” gibi, burada da bir “Gemiciler” örgütünü varlığını işaret etmektedir. Yine işçiler için yaptığı söylenen “Gemici Camisi”nin de bu tezi doğruladığını belirtebiliriz. Böylece Osmancığın Osmanlı yol örgütünde büyük rolü olan bir düğüm noktası olduğunu söyleyebilmemiz, bir kez daha güçlenmiş olmaktadır .

Köprünün yazıtına göre 899 H.-(1485 M.) yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. İki yana eğilimli köprüler grubuna oturduğumuz yapıda, düzgün kesme taş, ana malzeme olmaktadır.

Koyunbaba köprüsü 250 m. uzunluğundaki kuruluşu ile, biri kale dibinde kayalık ve biraz yeksek, öteki düz ve sahili bağlar . 15 gözlü, en büyük gözün büyüklüğü 25m. genişliği ise 16.40m. dir. Ne var ki sahilleri tanımlarken belittiğimiz gibi, birbirine yakın seviyedeki iki sahil arasındaki bağlantıyı sağladığı için, en büyük göz üzerindeki kırılma, iki yana doğru hafif bir eğilimle devam eder. Böylece köprü, iki yana eğilimli köprülerin bir çeşitlemesini vermektedir. Profilli bir kornişle belirlenen yüksek korkuluğun altındaki bütün gözler, hafif sivri kemerli açıklıklardan oluşmuştur.

Taşıyıcı kemer üstünde biraz öne çıkan ‘takviye kemeri’ ve tempan duvarı ile kademenelerek yükselen profilli kuruluş, köprüyü hareketlendiren öğeler olmaktadır. Göz açıklıkları kale arafından başlayarak şöyle sıralanır;

9.20-11.10-12.00-12.80-14.35-15.00-15.60-16.40-15.60-15.00-14.35-12.80-12.00-11.10-9.20 m. Ayak kalınlıkları ise 3.40 m. ile 4.15 m. arasında değişmekte, ortaya doğru ayaklar kalınlaşmaktadır.

Menbada üçgen prizmal burunlar yer alırken,mansapda alışılmış biçimde topuk yapılaşmış, köşeli dikdörtgen prizmal çıkmalarla ayaklar temele düz olarak inmiştir.

Göz açıklıklarının gösterdiği gibi, iki yana hafif bir eğilimle bağlanan köprü, simetrik bir düzenleme göstermektedir. Zamanında köprü debuşesinin, tüm taşkınlıkları geçirebilecek biçimde geniş tutulduğu izlenmektedir. Ne var ki, önceleri suyun ana gözü ortalayarak akışı, zamanla değişmiş, eski yatağa bırakan su, kale tarafından, güneyde yeni bir yatağa kaymıştır. Böylece günümüzde, ana göz bile bir kuruda kalmış, kale taraf küçük gözler, suyun geçmesini yüklenmiştir. Gemici köy mahallesi tarafında, köprü yapısının suyla ilişkisinin kalmayışı, evleri ve bahçeleri ile buradaki yerleşimin Irmak yatağına doğru yaklaşmasına yol açmıştır. Hele yakın zamanlarda, mansap tarafta, köprüye neredeyse dayanmış bir durumda yapılan bir hamam ve hamama ait döküntüler yapıya zarar vermeye başlamışlardır. Kaldı ki, türk köprü mimarlığının çok önemli yapılarından olan Koyunbaba Köprüsü, tüm tarihsel yapılar gibi, çevresiyle bir bütündür, çevresiyle korunması ve yaşatılması gerekmektedir.

Köprünün kuzey tarafında suyun güçlü akışı, (güney-kuzey doğrultusundan gelerek batıya yönelmektedir.) uzun yıllar buradaki değirmenlerin çalışmasını sağlamıştır. Bozoklu Osman Şakir Efendi’de “Osmancık Kalesi”ni gösteren resim değirmenleri de vermesi bakımından ilginçtir. Evliya Çelebi’de değirmenlerle ilgili şu açıklamayı bulmaktayız; “..Irmak kenarında bir küçük Hamamı vardır. Suyu dolap ile Kızılırmak'tan çekilir. Su, günümüzde önemini yitirmiş olan değirmenlere gelmeden önce, köprünün ilk gözüne yakın olarak yapılmış caminin altından geçmektedir. Cami, nehre doğru çıkma yaparak uzanmaktadır.

Köprü yolunun 7.5 m. olduğu yapıda, korkuluk 1.10 m. yüksekliğinde ve 0.45 m. kalınlığındadır. Tempan duvarlarında bir kornişle belirmektedir. Günümüz taşıtlarının rahatlıkla geçtiği köprü, sağlam yapısıyla ulaşımın güvence içinde yürümesini sağlayabilmektedir. Köprüde herhangi bir bezeme görülmez.

Köprü yapısının ilginç özelliklerinden biri de, yazıtının kalenin dibine, köprüden ayrı olarak yerleştirilmiş olmasıdır. Ancak kanımızca bu düzenlemede, başta da değindiğimiz gibi, bilinçli bir şehircilik anlayışı egemen olsa gerektir. Yani kentin ayrılmaz bir öğesi olan köprünün, kaleyle bütünleşip bağlanması,yazıtın konumuyla da pekiştirilmiş olmaktadır.

Kalenin dibinde yer alan dikdörtgen prizmal yazıtlıkta, profilli kuşaklar ortasındaki sivri kemerli nişin üst kısmındaki beş satırlık neshi yazıt, köprünün 889 H. (1489 M.) yılında yapıldığı bildirilir.

Yazıt şöyledir:

“ ‘Yardımından dolayı Allah'a hamd ve doğru yolun kılavuzu Muhammed ve onun yüce ailesine ve halkı doğru yola sevk eden ashabına salat olsun... ’Dünya, ibret sahiplerinin nazarında hayr ve geçit köprüsüdür. Yaratıklar için devamlı hayat ve sevinç de imkansızdır. Ne mutlu o, başlangıç ve sonu düşünen kimseye ki, ahret yolculuğuna devr için zahire (sevap) edine. “ Sürüp giden sadaka” ise ne güzel zahiredir. –Sadır olan bu yüce emir bütün memleket ve ülkelerde daima nafiz olur. Ulu, adil, bilgin Sultan ve yiğit yüce Hakan, milletlerin idaresini elinde tutan, Arap ve Ecem Sultanların, Gazi ve Mücahitlerin efendisi, kafir ve müşrikleri kahreden, karalar Sultan ve denizler Hakanı, lütufkar Allahın teyidi ile desteklenen Sultan Abu’l-Feth Bayazid b.Mehmet Han-Allah onun saltanatını gece ve gündüzler birbirini takip eyledikçe devam ettirsin kıyamet gününde bir sevaba ermek, üzerinden geçenlere ibret olmak umum tarafından faydalanmak amacı ile sürekli hayr olan bu değerli köprünün sağlam olarak yapılmasını emreyledi. Köprünün kurulması: ‘Celulin hayruha = H. 889 Şa’ban ayındadır’.”

Köprünün yapımı ve Koyunbaba adı üzerine söylentilere gelince:

Kentin başında gelen tarihsel yapılardan olan Koyunbaba Köprüsü’ne bu adın nereden geldiği araştırıldığında, köprüyle ilgili pek çok efsaneyle, söylentiyle karşılaşır. Halk arasında günümüzde de yaşayan bu söylentilerden ilginç bulduğumuz birkaçına değineceğiz. Bilindiği üzere, Koyunbaba, Fatih Sultan Mehmet ve II.Beyazid devrinde yaşamış bir evliyadır. Bir deyişe göre, II.Beyazid Amasya’da Şehzade iken, babası Fatih Sultan Mehmet’in ölüm döşeğinde olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Osmancık yolu ile İstanbul’a giderken, Kızılırmak’tan nasıl geçeceğini bilemez. Koyunbaba adlı bir Evliya, Padişah olunca burada bir köprü yaptırması koşulu ile, Beyazid’in geçtiği sala öncülük ederek, emin bir şekilde geçmesini sağlar. Padişah olduktan sonra, Koyunbaba’yı iki kez düşünde köprü yaptıracağını anımsatırken gören Beyazid, gerekli para ve ustaları Osmancığa götürerek, köprüyü yaptırır. Köprünün bundan böyle Koyunbaba adıyla anıldığı söylenir. Ancak Koyunbaba’nın ölümünün (873 H.) Fatih’in ölümünden önce olduğu düşünülürse, bazı olayların birbiri içine girdiği, fakat köprünün yapımında Koyunbaba’nın rolünün büyük olduğu sonucuna varılabilir.

Köprü için gerekli taşıtların, hem son derece titiz bir tutumla çevre dağlardan sağlandığı hem de çok büyük ustalıkla yerleştirildiğine ilişkin bir söylenti de, bu işleri Taşçı Baba adlı bir kişinin yürüttüğü üzeredir. Beş yıl süren köprü yapımında 800 işçinin çalıştığı (Müslüman ve Müslüman olmayanlar birlikte çalışmışlardır) söylenir. Taşların çıkarılarak yontulduğu bu yere, bugün de “Taş kesen” adı verilir. Taşçı Baba’nın mezarı da buradadır. Buradan Koyunbaba Köprüsü ve Osmancık kenti tümüyle görünmektedir.

Köprü için gerekli onarımlarda, Taşkesen’den aynı yerden alınan taşlar kullanılmakta, böylece de özgün yapı olabildiğince korunmaya çalışılmaktadır.

Hacı Bektaş ile çağdaş olduğu kabul edilen Koyun Baba’ya “ Koyun Baba” denilişine gelince; söylentiye göre, “...ağzını açıp konuşmadığı ve günde yalnız beş defa, o da namaz zamanları, koyun gibi melediği için kendisine bu lakap verilmiştir”

Başka bir kaynakta da Osmancık ve Koyun Baba ile ilgili olarak bazı bilgiler bulmaktayız: “...1402 yılına doğru Anadolu’ya geldiği rivayet edilen Otman Baba’nın hikayelerini bildiren ve dervişlerden Küçük Abdal tarafından yazılan Otman Baba Velayet-namesi’nde Koyun Baba’nın adı geçmektedir.

Kaya kitlelerinin üzerinde, zaman zaman sürgün yeri olarak kullanılan kale yer almaktadır. Helezoni bir şekilde uzanarak, mazgallı surlarıyla hala yer yer seçilebilen kaleye çıkan yoldan tepeye tırmanmak pek de güç olmuyor. Kalenin tepesinde, uzak olmayan yakın bir geçmişte bırakılmış evlerin temel kalıntılarını bulmak şaşırtıcı değil. Gerek Ainsworth’un gerekse Bozoklu Osman Şakir Efendi’nin gravür çizimlerinde de yüksekliği açıkça beliren kalede, zamanında 200 ev bulunmaktaymış. Şehir dışındaki konut sayısı ise 80’i geçmiyormuş. Evliya Çelebi’ye göre kalenin çevresi 800 adım olup, kalenin demir bir kapısı varmış.

Kalenin yapım tarihi ile ilgili türlü görüşler ileri sürülmektedir. Bazılarınca Hititlere kadar indirilse de, bazı rivayetlere göre, Bizansı hırpalayan Emevi akınları sırasında yapılmış olmalıdır. Ancak bu düşünceler kesinliğe kavuşmamıştır.

Kalede kayalara oyulmuş bazı hacımlardan söz edilir. Hatta bunlardan birinin hamam kalıntısı olduğu kabul edilir. Yine, iç kalede Osman Gazi’nin türbesi vardır denir. Oysa bugün bu yapılardan geriye birşey kalmamıştır.

Gerçekten çeşitli yayınlar Osmancık’da pekçok tarihsel yapıdan söz etmektedir. Han,hamam,cami,medrese ve çeşmelerin bir zamanlar Osmancığı nasıl doldurdukları ve kentin o zamanlar nasıl işlek bir yerleşme olduğu belirtilir.

Evliya Çelebi Osmancık’ta 10 hanın bulunduğunu söylerken, 1840’larda Osmancık’dan geçen Ainsworth; “... çağdaş kent 300 ev, 5 mescid, 1 han ve hamamlarıyla işlek bir karakol kenti idi” der.

Kaynak: Osmangazi1993

Kaynak: Anayut gazatesi

 

Reklam
Reklam
Giriş yaparak üyelerin sahip olduğu birçok bilgiden yararlanabilir ve RestoraTÜRK FORUM'da bütün herşeyi özgürce konuşabilirsiniz...

Hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle...




Copyright © 2002 - 2011 Designed by  
YASAL UYARI