Bitmek üzere olan bir sürü restorasyon projesi var İstanbul'da. Kapalı kalan 158 mekânın kapıları bir bir açılacak yakında. Topkapı ve Ayasofya'nın kimi bölümleri ilk sırada. Ama Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın dediği gibi "Bu restorasyon ev işinin bir benzeri. Yap yap bitmez, günü kurtarırsın ancak."
Kurtulan her bir günde de yeni bir hikâye öğrenir insan. Tıpkı Ayasofya Müzesi Müdürü A. Halûk Dursun'un aktardığı, Prof. Semavi Eyice'nin Ayasofya Yıllığı'nda detaylıca anlattığı gibi: Ayasofya'nın batı kapısında büyükçe bir tuğra var. Sultan Abdülmecid'e ait bu tuğra, mozaiklerle yapılmış bilinen tek örnek.
Hikâyesi şöyle: 19. yüzyılın ilk yarısında Ayasofya'nın önemli bir bakıma ihtiyacı varmış. Mimar Gaspare Fossati 1846'da bu işle görevlendirilmiş. Ayasofya'nın duvar, kemer ve tonozlarındaki sıva ve badanaları temizleyen Fossati, Bizans'ın değişik dönemlerinde yapılmış mozaiklerle karşılaşınca onları Sultan Abdülmecid'e göstermiş. 'Hepsi açığa çıksın' diyen Abdülmecid sık sık Ayasofya'ya giderek tasvir edilen kişilerin hikâyelerini dinlermiş.
Ayasofya'nın güney tarafındaki bir mozaikte, Hz. Meryem'e şehrin modelini sunan İmparator Constantinus ile Ayasofya'nın modelini sunan İmparator Justinianos varmış. "Burayı esaslı surette tamir ettiren benim ama bu nasıl anlaşılacak?" demiş padişah. Suret yaptırmak yasak. Fossati, tamir sırasında dökülen mozaik tanelerinden Sultan Abdülmecid'in bir portresini değil bir tuğrasını işletmiş. Yuvarlak bir plaka üzerine, altın tanelerle kaplanmış bir zemin içine... Unutulan tuğrayı yirmi yılı aşkın bir süre önce zamanın müze müdürüyle Prof. Semavi Eyice tesadüfen bulmuş. Tuğra şimdi o en eskiden asılması düşünülen yerde sergilenmekte...