OSMANLILARDA MİNÂRE
Yazının Sahibi; Ekrem Hakkı AYVERDİ
Müslümanların ilk yaptıklarından başlayıp, asır asır, devir devir minareleri ele almak, ebadını karşılaştırmak, kalınlığını, boyunu, posunu mukayese etmek, inşa tarzını, malzemesini, süsünü, ziynetini anlatmak uzun araştırmalar, ölçüler işi de olsa, yapılamaz bir şey değildir. Bu yolda, bir husisiyetinden tutarak yapılmış, ufak denemeler de vardır, ama kafi değildir.
Minare cansız bir taş sütunundan ibaret değildir. Nasıl cami hayat dolu bir varlık ise, deruni bir mana taşıyorsa, onun bir unsuru olan, minarenin de bu ifadede bir hissesi vardır. Bu hisse bazı haller ve diyarlarda azaltılmış, çoğaltılmış, fakat minareye hep büyük kıymet verilmiştir.
Minare bazı teşbihlerle anlatılmak istenmiştir. Semaya el kaldırıp niyaz eden kol ve ellere benzetmek de en yaygın olanıdır.
Bu, kemal-i hülusla yapılmış bir teşbih olabilir, fakat bizce noksandır. Minare asıl ibadet hariminin, caminin nefes borusudur. Minare havayı ciğerlere çeker gibi âbidleri cami kubbesi altına davet eder. İbadetin şevk ve ruhaniyetini manevi, sessiz dalgalar halinde dışarıya aktarır ve namazdan sonraki duada açılan eller gibi, vazifesini tamamlamış olanların kafilesine katılır, susar. İşte semaya kalkmış teşbihi bundan sonradır ki yerini bulmuş olur.