Gaziantep’te yer alan sosyal amaçlı su yapılarından birisi olan Kasteller, Antep mimarisinin önemli simgelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Dilimize Arapça’dan geçtiği tahmin edilen “Kastel”, suyun yer altında bölümlere ayrıldığı yer anlamına gelmektedir.
Gaziantep, şehir merkezinden geçen Alleben deresi gibi bir su kaynağına sahip olmasına rağmen, geçmişten günümüze yeraltı su kaynakları bakımından fakir bir şehirdir. Su kaynaklarının yetersizliği ve zaman zaman bölgede hüküm süren kuraklıklar kente, muhtelif yerlerde bulunan suların getirilmesini zorunlu kılmıştır. İnsanlar buldukları suyun buharlaşma veya başka bir yolla kaybolmasını önlemek için yerin altından açtıkları Livas denilen kanallarla suları belli bir merkeze (Suburcu) toplamışlar ve bu merkezden de şehre dağıtmışlardır. Livasları belli bir teraziyle Mıhçı denilen ustalar içinde rahatça yürüyebilecekleri genişlik ve yükseklikte yaparlardı. Livaslar genel olarak şehrin önemli artellerinden ve cami altlarından geçirilirdi. Evler su ihtiyacını karşılayabilmek için livaslar üzerine yapılır ve bu evlerden livaslara kuyular açılırdı. Bu kuyular hem su ihtiyacını karşılamak hem de yazın sıcaktan bozulacak erzakların kuyulara sarkıtılarak bozulmaması için kullanılırdı. Yani buzdolabı, derin dondurucu ve benzeri ev aletlerinin olmadığı dönemlerde buzdolabı vazifesi görürlerdi.
Ayrıca genel olarak cami altlarından geçen su kanallarının belli bir noktasına yüzeyden 30-40 merdivenle inilen ve adına Kastel denilen; içinde tuvaleti,yıkanma yeri (Çimeceklik), dinlenme ve abdest alma yerleri, hanımların çamaşır ve yün yıkama mekanları ve bazılarında da namaz kılma alanlarının da (mescit) bulunduğu genişçe mağaramsı boşluklar oluşturulmuştur. Bu saydığımız fonksiyonel özellikleri bulunan mekanlar Gaziantep Kastellerinin ortak özellikleridir. Yaz aylarında oldukça serin olan kastellerin en çok rağbet gördüğü zaman şüphesiz Ramazan ayının yaz mevsimine geldiği dönemlerdir.






1908 yılında İstanbul'da doğdu. Anıtkabir'in tasarımında çalıştı. Beyazıt Numune Mektebi ve Vefa Sultanisi'nden sonra 1926'da Mühendis Mektebi'ne (sonradan Yüksek Mühendis Mektebi) girdi. Üstün başarısı nedeniyle üçüncü sınıftayken bu okula öğretim üyesi olmak üzere seçildi ve eğitimini tamamlaması için İsviçre'deki Zürich Teknik Üniversitesi'ne gönderildi. Otto Rudolf Salvisber'in öğrencisi oldu. Mimarlık eğitimini 1934'de tamamlayarak Türkiye'ye döndü.
Nisan 1926'da Paris'te doğdu. Ankara Gazi Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi'ne girdi. 1949'da Yüksek Mühendis Mimar diploması aldı. 1952'de İTÜ Mimarlık Tarihi ve Rölöve Kürsüsü'ne asistan olarak atandı ve akademik yaşamının bundan sonraki yıllarını aynı fakültede geçirdi. 1958 yılında Doçent, 1965'te Profesör oldu. Doçentliğinden başlayarak emekli olduğu 8 Nisan 1993 tarihine kadar geçen süre içinde sırasıyla İTÜ Mimarlık Tarihi ve Rölöve Kürsüsü, daha sonra Restorasyon Ana Bilim Dalı Başkanı olan Kuban, 1971-77 yılları arasında İTÜ Senatosu üyesi oldu, 1974-77 yıllarında da İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanlığı yaptı. Kuban, konuk öğretim üyeliklerinin yanı sıra, 1963 yılından başlayarak yurt içi ve yurt dışında bir çok bilim kurumunda konferanslar verdi, seminer ve sempozyumlara katıldı. 










